Yol boyunca dura dura, halkı dinleye dinleye Antalya'ya ulaşan Gazi, akşam üstü. Hasan Rıza Soyak'la birlikte, kaldığı evin bir odasına çekilip kapıyı kapatmış; yorgun ve sinirli, yığılırcasına oturduğu koltukta, elleri titreyerek yakıyor sigarısını: "Bunalıyorum çocuk," diyor; "büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum! Görüyorsun ya, gittiğimiz her yerde durmaksızın dert, şikayet dinliyoruz. Her yer derin bir yokluk, maddi-manevi bir perişanlık içinde. Beni en çok üzen şey nedir bilir misin? Halkımızın zihninde kökleştirilmiş olan, her şeyi başta bulunandan beklemek alışkanlığı. Herkes büyük bir tevekkül ve rehavet içinde, bütün iyilikleri bir şahıstan, yani şimdi benden bekliyor. Fakat nihayet ben de bir insanım be birader, kutsi bir kuvvetim yoktur ki!" Duruyor. Gözleri dolu: "Kalk, bana bir kahve getirmelerini söyle de, gel..." diyor Hasan Rıza'ya. Gazi'nin, gözyaşlarını görmesin diye kendisini odadan uzaklaştırdığını anlayan Hasan Rıza, kahve söylemek bahanesiyle çıktığında oyalanıyor, hemen dönmüyor odaya.
Kitap Yorumları - (0 Yorum)