Otuzlu yaşlarını süren başarılı bir avukat; Genç yaşta dul kalmış, çekici ve güzel bir kadın ile, onun melekleri kıskandıracak güzellikteki kızı; Ve bu üç kişinin arasındaki esrarengiz ilişkiler yumağı. Erhan Bener'in polisiye roman kurgusuyla kaleme aldığı sisli Yaz'da, karmaşık bir cinayet olayına paralel olarak, büyüleyici bir aşkın ve inanılmaz bir tutkunun öyküsü anlatılıyor.
Bener’in çorba romanlarından bir diğeri. Misal bir Baharla Gelen, bir Oyuncular ne kadar güzel romanlardır. Karakterlerin her bir bölümde ayrı yönlerden olgunlaşması, bunların sebepleri için kurgudan kopuk olmayan geriye dönüşler ne kadar süper, ama Bener’in böyle romanlarında aynı özeni bulamıyor okuyucu. Bener’in ortaya koyduğu dünya o kadar düz ki siyahtan ve beyazdan ibaret, düz adam anlatımıyla olay bu. Boğuluyor insan. Karakterlerin tek boyutluluğu ister istemez romanın sonuna dair tahminler oluşmasına zemin hazırlıyor ve beklenilen sondan sonra bir zevksizlik ortaya çıkıyor.
Aydın kardeşimiz 35 yaşında bir avukat. Gençliğinde anarşik olaylarda bulunmuş, koluna bir kurşun yiyince bırakmış o olayları ve fakülteden arkadaşı Semra’nın tenasül uzvu dostu olmuş. Semra’nın da aile zengin, şirketleri falan var. Semra Aydın’ı şirketlerine avukat olarak aldırıyor ve Aydın bir anda sınıf atlıyor. Buraya eski devrimciliği koyduk, para uğruna istemediği ortamlara giren, değişen bir insanı da gördük. Kişisel bunalımlar daha bitmedi, bir de kadınlara karşı yaklaşım var. Aydın pek sevişen bir kardeşimiz. Kimle seviştiği pek fark etmiyor. Sürekli bir doyumsuzluk, tatminsizlik hali. Aşık olmak isteyen bir şapşal yani. Biraz daha akıllıca davranmasını bekleriz bir insandan, öyle değil mi? Yok, Aydın Bey en ebleh işlerin peşinde koşacaktır.
Aile de bir acayip; babası haftada bir geneleve giden bir bay, annesiyse normal anne. Torun sevdasında, bu yüzden oğlunu evermeye bakıyor. Ailede bir sıkıntı yok, bir anne figürü aratacak kadar baskın da değil anne. Zorluklar içinden gelmişler, Anadolu’da oradan oraya gitmişler ve Aydın da zorlukla okumuş. Bunun getirdiği bir sıkıntı var ister istemez, Aydın’ın girdiği zengin ortamların müsebbibi bu.
Sekreter Güzin Hanım. Olmasa da olurmuş, kurguya bir katkısı yok. Aydın’ın sağduyusu görevinde ama pek akibet değiştirmişliği de yok. Kardeşi anarşik olaylardan hapis yatıyor, Aydın’ın duyduğu yakınlık buradan kaynaklanıyor muhtemelen. Davayı sattığını düşündüğü için.
Aydın’ın aşık olduğu kız, Hârika. 16 yaşında. Dünya güzeli. Ve kutuplar kadar soğuk. Anne Şaziye Hanım. 40’larına gelmiş vamp bir kadın. Aranıyor, Aydın’a da sarkıyor.
Semra’nın ailesi, Hâdi Bey mesela. Bir nakliyat şirketinin, hatta holdingin başı. Bu romanda da nakliyat şirketinin, daha doğrusu nakliyat şirketindeki bir efendinin çevirdiği katakulliler var ki direkt Anafor namlı bir diğer Bener romanını çağrıştırıyor. Neyse ki araya PKK’yı sıkıştırmamış Bener, o da olsaymış tam olurmuş.
Sos olarak araya atılan sol-sağ kapışmaları var, biri zaten Aydın’ın hayatında. Bir diğeri, Aydın’ın Bostancı’da Barba Niko adlı bir meyhanecinin oğlunun olayı. Yunanistan’da cunta sonrasında yaşanan bir çatışmada öldürülüyor. Jale’yle Murat’ın yarattığı bir sen-bizi-sattın havası var üstüne. Fena.
Olay şu: Aydın bu Hârika’yla tanışıyor annesinin vasıtasıyla. Şaziye Hanım tam bir leş anne; otoriter ve kızına nefes aldırmayan cinsten. Aydın da kızı buldu ya, bütün sıkıntılara rağmen evlenmek için elinden geleni yapıyor. Bu sırada işi dolayısıyla tanıdığı bir gümrükçünün vasıtasıyla Bostancı’da işlenen bir cinayet davasını inceliyor. Bir tamirci varmış, evlenmiş ve kızın anasının tacizine maruz kalmış. Tam bir sapkın ilişkiler yumağı. O cinayetteki olayların çok benzeri Aydın’ın da başına geliyor. Okuyucu düşünüyor, lan bu Aydın aslında şizofren olmasın, iki farklı olay ileride birleşiyor olmasın diye. Lakin öyle bir şey yok, son derece düz bir şekilde bitiyor roman. Evleniyorlar, Hârika meğerse bir başkasını seviyormuş, o başkası da Şaziye Hanım’ın sevgilisiymiş de, Hârika o adamdan hamile kalmış da. Eef.
Pek başarılı bulmadım ben, Erhan Bener’in sadık okuyucuları dışında pek ilgi çekeceğini de sanmıyorum. Birkaç cümle ayırmıştım da tipik boğuntular, yazma gereği duymadım.
Gazetedeki haberle kendi hayatı arasında benzerlik bulunan genç bir avukatın merkez olduğu romanda çıkar uğruna dejenere olanlarla bir yandan temiz, dürüst insanlar ve toplumun kurtuluşu için kendini hiçe sayan ve bu uğurda hapislerde çürümeyi göze alan insanların oluşturduğu toplumdaki derin çatlağı görebilirsiniz.Okumuş aydın insanların bocalaması ve onları bir köşeye sinmek zorunda bıraktıran kaos ortamını da.
Kitap Yorumları - (4 Yorum)
Bener’in çorba romanlarından bir diğeri. Misal bir Baharla Gelen, bir Oyuncular ne kadar güzel romanlardır. Karakterlerin her bir bölümde ayrı yönlerden olgunlaşması, bunların sebepleri için kurgudan kopuk olmayan geriye dönüşler ne kadar süper, ama Bener’in böyle romanlarında aynı özeni bulamıyor okuyucu. Bener’in ortaya koyduğu dünya o kadar düz ki siyahtan ve beyazdan ibaret, düz adam anlatımıyla olay bu. Boğuluyor insan. Karakterlerin tek boyutluluğu ister istemez romanın sonuna dair tahminler oluşmasına zemin hazırlıyor ve beklenilen sondan sonra bir zevksizlik ortaya çıkıyor.
Aydın kardeşimiz 35 yaşında bir avukat. Gençliğinde anarşik olaylarda bulunmuş, koluna bir kurşun yiyince bırakmış o olayları ve fakülteden arkadaşı Semra’nın tenasül uzvu dostu olmuş. Semra’nın da aile zengin, şirketleri falan var. Semra Aydın’ı şirketlerine avukat olarak aldırıyor ve Aydın bir anda sınıf atlıyor. Buraya eski devrimciliği koyduk, para uğruna istemediği ortamlara giren, değişen bir insanı da gördük. Kişisel bunalımlar daha bitmedi, bir de kadınlara karşı yaklaşım var. Aydın pek sevişen bir kardeşimiz. Kimle seviştiği pek fark etmiyor. Sürekli bir doyumsuzluk, tatminsizlik hali. Aşık olmak isteyen bir şapşal yani. Biraz daha akıllıca davranmasını bekleriz bir insandan, öyle değil mi? Yok, Aydın Bey en ebleh işlerin peşinde koşacaktır.
Aile de bir acayip; babası haftada bir geneleve giden bir bay, annesiyse normal anne. Torun sevdasında, bu yüzden oğlunu evermeye bakıyor. Ailede bir sıkıntı yok, bir anne figürü aratacak kadar baskın da değil anne. Zorluklar içinden gelmişler, Anadolu’da oradan oraya gitmişler ve Aydın da zorlukla okumuş. Bunun getirdiği bir sıkıntı var ister istemez, Aydın’ın girdiği zengin ortamların müsebbibi bu.
Sekreter Güzin Hanım. Olmasa da olurmuş, kurguya bir katkısı yok. Aydın’ın sağduyusu görevinde ama pek akibet değiştirmişliği de yok. Kardeşi anarşik olaylardan hapis yatıyor, Aydın’ın duyduğu yakınlık buradan kaynaklanıyor muhtemelen. Davayı sattığını düşündüğü için.
Aydın’ın aşık olduğu kız, Hârika. 16 yaşında. Dünya güzeli. Ve kutuplar kadar soğuk. Anne Şaziye Hanım. 40’larına gelmiş vamp bir kadın. Aranıyor, Aydın’a da sarkıyor.
Semra’nın ailesi, Hâdi Bey mesela. Bir nakliyat şirketinin, hatta holdingin başı. Bu romanda da nakliyat şirketinin, daha doğrusu nakliyat şirketindeki bir efendinin çevirdiği katakulliler var ki direkt Anafor namlı bir diğer Bener romanını çağrıştırıyor. Neyse ki araya PKK’yı sıkıştırmamış Bener, o da olsaymış tam olurmuş.
Sos olarak araya atılan sol-sağ kapışmaları var, biri zaten Aydın’ın hayatında. Bir diğeri, Aydın’ın Bostancı’da Barba Niko adlı bir meyhanecinin oğlunun olayı. Yunanistan’da cunta sonrasında yaşanan bir çatışmada öldürülüyor. Jale’yle Murat’ın yarattığı bir sen-bizi-sattın havası var üstüne. Fena.
Olay şu: Aydın bu Hârika’yla tanışıyor annesinin vasıtasıyla. Şaziye Hanım tam bir leş anne; otoriter ve kızına nefes aldırmayan cinsten. Aydın da kızı buldu ya, bütün sıkıntılara rağmen evlenmek için elinden geleni yapıyor. Bu sırada işi dolayısıyla tanıdığı bir gümrükçünün vasıtasıyla Bostancı’da işlenen bir cinayet davasını inceliyor. Bir tamirci varmış, evlenmiş ve kızın anasının tacizine maruz kalmış. Tam bir sapkın ilişkiler yumağı. O cinayetteki olayların çok benzeri Aydın’ın da başına geliyor. Okuyucu düşünüyor, lan bu Aydın aslında şizofren olmasın, iki farklı olay ileride birleşiyor olmasın diye. Lakin öyle bir şey yok, son derece düz bir şekilde bitiyor roman. Evleniyorlar, Hârika meğerse bir başkasını seviyormuş, o başkası da Şaziye Hanım’ın sevgilisiymiş de, Hârika o adamdan hamile kalmış da. Eef.
Pek başarılı bulmadım ben, Erhan Bener’in sadık okuyucuları dışında pek ilgi çekeceğini de sanmıyorum. Birkaç cümle ayırmıştım da tipik boğuntular, yazma gereği duymadım.
Ilk defa okudugum yazar’a hayran oldum. Surukleyici, heyecanli, detayli bir kitap
Baştan sona artan temposuyla, ve hiç beklenmedik ama herşeyi açıklayan sonuyla gerçekten de çok güzel bir kitap. Tavsiye Edilir…
Gazetedeki haberle kendi hayatı arasında benzerlik bulunan genç bir avukatın merkez olduğu romanda çıkar uğruna dejenere olanlarla bir yandan temiz, dürüst insanlar ve toplumun kurtuluşu için kendini hiçe sayan ve bu uğurda hapislerde çürümeyi göze alan insanların oluşturduğu toplumdaki derin çatlağı görebilirsiniz.Okumuş aydın insanların bocalaması ve onları bir köşeye sinmek zorunda bıraktıran kaos ortamını da.