Telif Bildirimi ve Kitap Kaldırma İstekleri İçin
Şehir ve Yıldızlar

Kategori: Edebiyat Yazar: Arthur C. Clarke Yayınevi: Ithaki Yayınları

Şehir ve Yıldızlar

  • çevirmen: Ümit Kayalıoğlu
  • ISBN: 9789756902356
  • Dil: TÜRKÇE
  • Sayfa Sayısı: 375
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Kağıt Cinsi: 3. Hm. Kağıt
  • Boyut: 11 x 19 cm
Tanıtım Bülteni
Diaspar şehri, bilgisayarlar ve sanal gerçeklik sayesinde insanların yaşlanmalarının engellendiği, binlerce yıl yaşadıkları ve hayatın mükemmelleştirildiği kapalı devre bir kolonidir. Şehrin kendine yeten teknik, düşünsel ve sanatsal sürekliliği bir gün dışarıda ne olduğunu merak eden biri tarafından tehdit edilir. Alvin var olanın dışında başka yaşamları arayan uyumsuz bir dehadır.
Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
Şehir ve YıldızlarPDF15.56 MB İndir
Şehir ve YıldızlarEPUB17.40 MB İndir
Şehir ve YıldızlarMOBI13.73 MB İndir
Şehir ve YıldızlarODF14.65 MB İndir
Şehir ve YıldızlarDJVU18.31 MB İndir
Şehir ve YıldızlarRAR11.90 MB İndir
Şehir ve YıldızlarZIP10.99 MB İndir

ALTERNATİF İNDİRME LİNKLERİ

Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
Şehir ve YıldızlarPDF15.56 MB İndir

Sponsorlu Kitaplar: Tamamı Ücretsiz 10 Kitap

Kitap AdıFormatBoyutBağlantı
Belki de Sevemedik - 1PDF6.23 MB İndir
Belki de Sevemedik - 2PDF5.80 MB İndir
Belki de Sevemedik - 3PDF6.10 MB İndir
Sadece Allah'a Bırak - 1PDF5.10 MB İndir
Sadece Allah'a Bırak - 2PDF5.50 MB İndir
Sadece Allah'a Bırak - 3PDF5.80 MB İndir
Bir Yudum AşkPDF4.75 MB İndir
Dua Gibi SevPDF5.40 MB İndir
Sessizlik Artık SensizlikPDF5.90 MB İndir
Yüreğin Yorgunluk GörmesinPDF5.65 MB İndir

Benzer Kitaplar




Kitap Yorumları - (4 Yorum)


Öyküden romanlaştırılmış bir eser, Clarke ön sözde mevzunun gelişmesini ve konuyu tekrar işlerken bilimsel olarak isimlendiremediği kavramların gelişen teknolojiyle birlikte bilimin çözülmüş dosyalarına yerleştiğini anlatıyor. “Kara güneş” olarak adlandırdığı kozmik olayın Hawking tarafından teoride çözüldüğünü, günümüzde “karadelik” olarak bilindiğini söylüyor mesela, sonrasında Merkez Bilgisayar tarafından yaratılan, hipnotik projektör ürünü sagaların “simülasyon” olarak literatüre geçtiğini görüyoruz. Kendisi iyi bir bilim adamı, buluşlarının yanında hayal ettiklerinin de önemi büyük. Rama ve diğer uzay serüveninde Voyager’ların buluşlarını kullandığını biliyoruz. Bildiği kadarını kullanıyor, yeni bir buluş ortaya çıktığında aynı şekilde sonraki kitaplarında yenileri kullanıyor, bu böyle gidiyor. Günceli takip etmesi açısından fark yaratan bir adam Clarke.
Clarke’tan tarih anlayışının çarpıtılması üzerine kurulu toplumların evveli ve ahiriyle alakalı güzel bir roman. Pinhan’dan yeni çıktı; Ernest Renan’un milliyetçilik anlayışıyla alakalı bir kitabı var ve orada bir milletin tarihini çarpıtmadan, yorumlamadan millet bilincine sahip olamayacağı belirtiliyor. Eh, 1 milyar yıl sonra bu çarpıtmayı insanlarla birlikte makineler yapıyor ve bir topluluğun dağılmasını toplumu dizginleyerek engelliyor. Ortada Matrix benzeri bir dünya var ve tamamen gerçek, Equilibrium’daki mevzuya daha çok benziyor. Alvin adlı gencimiz hapını almayı falan unutmuyor tabii, tezcanlı bir genç ve seri üretim insanlardan biri değil. Kahramanımız tek başına büyük bir yolculuğa çıkacak ve evrenin gizemlerini çözmek için elinden geleni ardına koymayacak.
Diaspar, 1 milyar yıldır aynı döngünün içinde. İnsanlar 1000 yıl kadar yaşıyor, sonra sıralarını bekleyip tekrar dünyaya geliyor. Üst üste yığılan zihinlerin yanında Merkez Bilgisayar’ın hafızasında olanlar da tarihsel birikimin geleceğe aktarılmasında etkililer, yine de milyar yıl öncesi efsanelerden ibaret. İnsanların neden Diaspar’a sıkışıp kaldıklarının açıklaması, galaktik bir imparatorluk kuran insanların bilinen evrenin sonunda İşgalciler’le karşılaşıp Dünya’ya geri dönmelerine dayanan söylencelerden ibaret. Diaspar kurulduğu sırada şehirler ve okyanuslar ortadan kalkmış, yüzeyi çöller kaplamış halde ve insanların doğal yaşam alanları tahrip edildiği için yaşayacakları yapay bir alana ihtiyaçları var. Yarlan Zey adlı bilgin şehri ve bilgisayarı yaratıyor, sağ kalanlar şehre toplanıyor ve bütün girişlerle çıkışlar kapatılıyor. Bir fanusun içinde 1 milyar yıl boyunca yaşayan onca insanın dış dünya hakkında hiçbir fikri yok. Dışarıda çölden başka bir şey olmadığına inanılıyor, daha da önemlisi; İşgalciler’in geride kalanların yaşamalarına tek bir şartla izin veriyor: Hiçbir zaman uzay yolculuğuna çıkılmayacak. Efsaneler iyi örülmüş, insanlara uzunca bir süre korkuyla hükmedilebilmiş böylece.
İnsanlar laboratuvar ortamında evrim geçiriyor ve biçimlendiriliyor. Tırnaklar ve tüyler yok, saçlar dışında bütün fazlalıklar atılmış. Duyguların ketlenmesi dışında aile yaşantısı da düzenlenmiş; tekrar doğanlara anne-baba atanıyor. Kişisel eğitmenler Diaspar’daki yaşamı son derece normalleştirerek yetişkin halde doğanlara dünyayı öğretiyor, yenilerin dışarı çıkmaması sağlanıyor.
Alvin bu çömezlerden değil, sagalardaki yapaylığı çözdüğü gibi dışarısı hakkında bilmek istediği çok şey var. Hocası Jeserac’ın anlattıkları kadarıyla biliyor ki önceden bir başka hayatı yaşamamış nadir insanlardan biri. İlişkileri doğal olanın aksine çok kısa sürüyor falan, bir sürü uyumsuz yanı var. Diaspar’ın çatı bölgesine yakın alanlarında gezinirken karşılaştığı aynalar bu uyumsuzluğunu gösteren güzel bir metafor. Diyalekti çözüyor Alvin; hareketle hareketsizliğin ilişkisini anlıyor ve yapması gerekeni kafada kurmaya başlıyor. Burada Neo kompleksi ortaya çıkıyor biraz. Jeserac gerçeği anlatan ve seçimler konusunda Alvin’i serbest bırakan akıl hocası, Oracle’ı andırıyor. Bu kusursuz dünyayı biraz kusurla yaşanılır hale getiren Khedron -Soytarı- Morpheus’ı andırıyor ama sistemden kurtulmak gibi bir isteği yok, sadece kendi gençliğini hatırlıyor ve dışarıyı keşfetmek isteyen Alvin’e Merkez Bilgisayar’ın kurcalanabilirliği sayesinde bir çıkış yolu açıyor. Alvin için ilk yolculuk.
Alvin sonunda geri dönmek istediği bir yolculuğa çıkıyor ve raylı bir araçla Lys’e ulaşıyor. Lys’in insanları, fanusta yaşayan kuzenlerinden farklı bir şekilde evrimleşmiş, telepatik yetenekleri tavan yapmış bir durumda ve teknolojiden tamamen uzaklar. İşgalciler, insanlara farklı türden korkular vermiş ve başarılı da olmuş; dış dünya tamamen tekinsiz, keşfedilmeye değer bir şey yok ve verilenlerle mutlu olup çok düşünmemek en iyisi.
Lysliler, Alvin’in gelmesini bekliyorlar aslında, çağlar boyunca birkaç gezgin şehirden kaçıp Lys’e gelmeyi başarmış. Geri dönmedikleri için Diasparlılar, Lys hakkında pek bir şey bilmiyor. Alvin hakkında bir karar alınması lazım elbette, muhtemelen aklındakileri sildikten sonra çocuğu geri yollayacaklar.
Alvin, Lys’te tanışıp arkadaş olduğu Hilvar’la birlikte dikkatlerini çeken bir ışık olayını araştırmak üzere Shalmirane’e gidiyorlar. Büyük, kara bir krater var ve bu kraterin düşen Ay’ı yok etme işinde, daha da önemlisi İşgalcilere karşı verilen savaşta kullanılan silahın ürünü olduğu yönünde anlatılan hikâyeler var. Yalan tabii, kraterin dibindeki sudan bir robot ve ilginç bir varlık ortaya çıkıyor.
Efendi için Yüce Eskiler’i bekliyorlar.
Efendi, şehir kurulmadan önce Dünya’ya gelmiş bir yalvaç, Yedi Güneş’ten geldiği sırada etrafına birçok mürit toplamış ve Yüce Eskiler’in gelip insanlığı kurtaracağını söyleye söyleye ölmüş. Robotuna da babalar gelene kadar bilgi vermeyi yasaklamış ama Alvin katakulliyle gizemi çözüp asıl yolculuğa çıkıyor. Lysliler hafızasını silip çocuğu Diaspar’a yollamak üzereyken robot Alvin’i kaçırıp Diaspar’a getiriyor.
Diasparlılar da Lys’i biliyor artık, tabii çoğu bilginin başına geldiği gibi bu da önceden bilinip ortadan kaldırılmadıysa.
Merkez Bilgisayar, robotun inadını kırıp her şeyi öğreniyor, Alvin de. Kraterde Efendi’nin geldiği gemi var, Hilvar’la birlikte gemiye atlayıp her şeyin başladığı yere, Yedi Güneş’e gidiyorlar.
Işık hızı problemini bu tür romanlarda dikkatle okumuşumdur, hız arttıkça enerjiye dönüştüğümüz için insanın moleküler yapısı nasıl korunacak falan. Clarke, karakterlerini uzayın bükülmesi vasıtasıyla bir nevi portal yoluyla seyahat ettiriyor.
Gezegenleri keşfediyorlar, insanoğlunun çağlar önce galaktik imparatorluğu genişlettikleri zamanlardan kalma ölü dünyalarda bulunacak çok şey var. Biri atmosferini yitirdiği için ölü, diğeri doğanın dopinglenmesiyle birlikte canlanmış. Koca bir gezegen, dev bir organik yaşamın yuvası olmuş. Bir diğerinde insanlığa dair kalıntılar var ama terk edileli çok olmuş. Umutsuzluk içinde oradan oraya sürükleniyorlar ve Vanamonde ortaya çıkana kadar gizemin çözümüne dair hiçbir bilgiye ulaşamıyoruz.
Vanamonde, insanoğlunun varabileceği son teknolojik noktayı temsil ediyor. Bir enerji, mutlak akıl, Tanrı’nın pek çok özelliğini barındıran bir varlık. Vanamonde bizim çocukları bulduğu an Lys ve Diaspar’la iletişim kuruyor ve bütün her şey açığa kavuşuyor.
Frankenstein Sendromu. İnsan uzayın derinliklerine yolculuk eder, diğer canlı türleriyle iletişim kurar ve kendine bir Tanrı yaratmaya koyulur. Bir şeyler ters gider, Vanamonde’un hırçın abisi yaratılır ve saf kötülükle her şeyi yıkmaya başlar. İnsanların elinde hala güç vardır, Vanamonde’u yaratırlar ve karanlık varlık bir karadeliğin içine hapsedilir. Vanamonde, karadelik ölünce zincirlerinden kurtulacak kara varlık için evrenin derinliklerinde beklemektedir. Son bir savaş, iyiyle kötünün arasında.
İnsanlar yarattıklarından ve yıkımdan kurtulmak için gezegenleri terk eder ve Dünya’ya sığınır, her şeyin başladığı yere. İşgalciler efsanesi yaratılır, Diaspar dışındaki yerleşimlerde teknolojik hiçbir şey üretilmez, telepati gibi öz yetenekler geliştirilir. Kabaca mevzu bu. Her şey açığa çıkınca şehirler tecridi kaldırır ve o güne kadar düşünülmeyen felsefi problemler ortaya çıkar.
Uzaydan aynı şekilde çekinen ve bir milyar yıl boyunca kendi evrim çizgilerinde ilerleyen topluluklar arasında büyük farklar var, Clarke bu farkları belirtse de lüzum görmediği için pek eşelememiş. İnsan ömrü problem mesela; Diasparlılar bin yıl falan yaşıyor ama Lys’te yaşam süresi çok daha kısa, normal insanlar gibi. Genleriyle oynanmamış, organik beslenen adamlar bunlar, kaya gibiler. Eh, iki medeniyet birleştiği zaman sonuçları ne olur, bunun üzerine ayrı bir roman yazılabilir ki Ursula ablamız ucundan kıyısından bu işe bulaşan eserler yazdı.
Her şey önceki nesiller tarafından ayarlanmış. Alvin gibi dışarıyı merak eden kaşif ruhlu gençlerden o amana kadar altı, yedi tane gelmiş ama sonuna kadar gidememişler. Neo’nun başarısız versiyonları gibi düşünebiliriz. En başından beri bir temizlik işi aslında, tehlikenin geçip geçmediğini anlamak için programlı olarak bir kaşif yaratılıyor.
Medeniyetler çatışması, kuşak çatışması, teknoloji-ahlak ikilemi derken güzel bir BK çıkmış ortaya. Bulursanız kaçırmayın diyeyim.


Şehir ve Yıldızlar bir bilim kurgu romanından istenen herşeyi tam olarak karşılıyor, ilginç bir felsefi düşünceyi merkez alarak füturistik öğelerle zenginleçtirmek Clarke’nin sık yaptığı bir durum. Kitap birbirinden habersiz yaşayan ve ortak bir düşman tarafından yok edilmek üzereyke kurtulan iki şehrin hikayesi. Şehirlerin birisinde yaşayan insanlar ölümsüzdür ve ölümlü bir hayattan korkarlar ve kendi hayatlarını Matrix gibi bir bilgisayara emanet etmişlerdir diğer şehirdekiler ise üstün hayati özelliklere sahiptir zihin okuma hızlı haraket gibi bunların başka insanlarla ilişkiye geçerlerse kaybolacağına inanırlar. Bu felsefi durum içerisinde bir meraklı kahraman ortaya çıkarak insanların en derin inançlarını yıkarken kendi inanlarının da yıkılmasını pişmanlık içerisinde izler. Güzel akıcı ve değerli bir eser, tavsiye ederim


hem bilimkurgu meraklıların hem bk ‘ ya başlamak isteyip, anlayamama endişesiyle çekinenlerin de severek , keyifle okuyacağı bir roman bence


Şehir ve Yıldızlar, Arthur C. Clarke’ın diğer kitaplarından biraz farklı, bu kez daha “genç”, ve kişi odaklı (Alvin) bir kitap. Daha az lirik, daha fazla kurgu. Fakat tipik bir Clarke romanındaki hayal gücü ve teknik ayrıntılar varlığını sürdürüyor. Bir çırpıda okuyup, sonrasında derin düşüncelere dalacağınız bir kitap…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

*

*