Çocuğun güvenini kazanmak pek kolay değil. Hele o güveni kaybetmemek daha da zor mesele! Ne dermiş çocuk: “En büyük benim babam!” Ergenliğe ulaşınca ne dermiş: “Babam da ne anlar, ne bilir ki!” Ama en sonunda orta yaşlara gelince gerçeği fark edermiş: “Benim babam büyük adamdı...” Hep anlatılan bir öyküdür. Küçük çocuk sorar: – Anneciğim ben nasıl doğdum? – Seni leylekler getirdi. – Ya babam? – Onu bir kartal yuvasından almışlar. – Ya büyükbabam? – ! – Ya onun babası? – ! Cevap alamayan ufaklık kendi kendine mırıldanır: – Demek ki bizim ailede son üç kuşaktır normal doğum olmamış! Şimdiki çocuklar kül yutmuyorlar! Peki, çocuklara; o tazecik fidanlara acaba neyi, nasıl anlatmamız gerekiyor? Çünkü artık devir bütünüyle değişti. Ne yapsak ne etsek de bazı şeyleri o ufaklıklardan saklamamız mümkün değil. Onların hepsi birer küçük insan, büyümüş de küçülmüşler sanki! Bu devirde onları her anlattığımıza inandırmak, ikna etmek hiç de kolay değil. Tek şansımız, gerçekleri olduğu gibi ve onların anlama düzeylerine uyarlayarak söylemek galiba! Ama nasıl, ne zaman ve hangi dozlarda? Bir dostumun ikazı geliyor aklıma: “Kozuna, dozuna, pozuna dikkat edeceksin!” Bu durumda benim sorumluluğum üç kat daha artıyor. Çünkü ben ailenin ‘BÜYÜKBABA’sıyım!
Kitap Yorumları - (0 Yorum)