Ahırın avlusunda oynarken aşağıda, gümüş sögütler altında görünmeyen derenin hüzünlü şırıltısını işitirdik. Evimiz iç çitin büyük kestane ağaçları arkasında kaybolmuş gibiydi. Annem İstanbul'a gittiği için benden bir yaş küçük olan kardeşim Hasan'la artık Dadaruh'un yanından hiç ayrılmıyorduk. Bu, babamın seyisi, yaşlı bir adamdı. Sabahleyin erkenden ahıra koşuyorduk. En sevdiğimiz şey atlardı. Dadaruh'la birlikte onları suya götürmek, çıplak sırtlarına binmek, ne doyulmaz bir zevkti. Hasan korkar, yalnız binemezdi. Dadaruh, onu kendi önüne alırdı. Hele tumar... Bu, en zevkli şeydi. Dadaruh eline kaşağıyı alıp işe başladı mı, tıkı... Tık... Tıkı... Tık... Tıpkı bir saat gibi... Yerimde duramaz...
Ne güzel bir hikaye bu. Ömer Seyfettin kaşağı hikayesinde yalanın kötü birşey olduğunu anlatmaya çalışmış ve bazen pişman olsa da insan yalanın telafisini yapamayabilir.
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
Ne güzel bir hikaye bu. Ömer Seyfettin kaşağı hikayesinde yalanın kötü birşey olduğunu anlatmaya çalışmış ve bazen pişman olsa da insan yalanın telafisini yapamayabilir.