“Ben, insanın alın yazısı kadar karayken; sen, Tanrı’nın el yazısı kadar beyazsın.”1994’te köyü yakılan Kuzgun, cansız düşen annesini, canından edilen babasını, ceviz ağacını, battaniyesini, toprağını bırakıp, İstanbul’a göçer. Peşinden gelen çocukluğu, Kuzgun’a Emek Sineması’nın Bahtiyar’ını, Beyoğlu’nu, gençliğini, gökyüzünü, sinemayı,Lâl Devran’ın sahafını,Çiçek Pasajı’nı, rüzgârı, dostluğu, denizi, İstanbul’u, Can Edipsever’i, İzmir Palas’ı, yalnızlığını, en çok da Zambak’ı, aşkı bahşeder.En Güzel Günlerini Demek Bensiz Yaşadın adlı ilk romanının ardından Can Gürses, ikinci romanında zengin Türkçesi, sersemletici üslubuyla, renkler üstünden, Kuzgun ile Zambak’ın masalsı aşkını, diğer bir deyişle beyaz ile beyazın kara sevdasını anlatıyor.“Hayat ne kurnaz. Kitabın birine gözün takılıyor, açıyorsun, bir de bakıyorsun ki içinde hayatın duruyor.”
Gelmek üzere olan çağın önünde sonunda etkin bir insanı olacağıma dair kısa bir nutuk çekti gri.Nutkun dobra tavrından anladım ki bu çağda konuşmalar kısa ,ayaküstü,zahmetsiz,inceliksiz ve mümkün mertebe patavatsız olacak.Ben o an konuşmak istiyor muyum diye kimse bana sormayacak.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Çocuksu tarzda bir kitap gibi dursada da başta aslında verilen mesaj farklı. Derin düşünerek okunması gereken güzel bir kitap. Tavsiye ederim.
Edebi bir dil, masalsı kahramanlar…Bir çırpıda okunan kitaplardan.
Gelmek üzere olan çağın önünde sonunda etkin bir insanı olacağıma dair kısa bir nutuk çekti gri.Nutkun dobra tavrından anladım ki bu çağda konuşmalar kısa ,ayaküstü,zahmetsiz,inceliksiz ve mümkün mertebe patavatsız olacak.Ben o an konuşmak istiyor muyum diye kimse bana sormayacak.
Can Gürses’in dilini ve anlatımını seviyorum. başarılı bir yazar. Okumak isteyenlere tavsiye ederim
yazarın ilk kitabını o kadar çok sevdim ki hemen bunu da almalıyım dedim. bence çok başarılı bir yazar. kesinlikle tavsiye ediyorum.