Furedi bu kitapta, içinde yaşadığımız çağda düşünceye, kültüre, kitaba ve üniversiteye verilen anlam ve değerin hiç bir dönemde olmadığı kadar sıradanlaştığını ve hatta tüm bunların, asıl anlamlarını kaybederek ekonomik birer araca dönüştüklerini ileri sürüyor. Ona göre asıl korkutucu olan bu sıradanlaşma ve peşinden gelen maddileşmeden öte bu durumun, açıkça istenen ve hatta kutlanan bir süreç olmasıdır. İnsanlar artık düşünceyi, düşünmenin getirdiği sırları çözmekten kaynaklanan ferahlık ve gerçeğe ulaşma çabasının verdiği ruhsal tatmin ya da sanatı ve kültürü daha iyiye, güzele ve son kertede mükemmele olan yakınlıkta duyulan o büyülü duygulanım için değil ancak bir başka amaca ulaşma aracı olarak sevebilmektedirler.
Genel bir okuyucu olarak okumakta çok zorlandım.Kitap konunun uzmanlarına hitap eden akademik bir dille yazılmış.Ayrıca ele alınan konuların daha çok Anglosakson dünya ile ilişkili olduğunu düşünüyorum.
Frank Furedi, entelektüelliğin “gerçek ve mükemmelin arayışı” olduğuna; profesyonel ile entelektüel arasındaki farkın, “vicdani sorumluluk ve ne pahasına olursa olsun gerçeğin peşinde olma” noktalarında yattığına vurgu yapıyor. Çok zenginlerin bile zor kurtulduğu can sıkıntısına, Schopenauer’in “zihinsel ihtiyaçların olmadığı durumda, zihinsel zevk ve rahatlama olmaz; can sıkıntısı bitmez” cümlesi ile entelektüel bir gönderme yapıyor. “Piyasanın goods (nesneler), entelektüellerin ise good (iyi) ile ilgilendiğini” belirtip, günümüzdeki bilgi üretiminin bu anlayıştaki piyasanın ve işlevselliğin baskısı altında olduğunu anlatıyor. Kuantum fiziği, şüphecilik ve görecelik kavramlarının, “nesnel gerçeklik yoktur” nihilizmi ile gerçeği bulanıklaştırma amacıyla; “başkalarının güçsüzleştirilmesi pahasına güçlenmek” anlamı taşıyan “seçkincilik” kavramının da, halkta tepki yaratarak kalite yükseltme taleplerini baltalamakta kullanıldığına işaret ediyor. Sistemin amacının, “gerçek/kalite yükseltme/mükemmelleştirme” ile ilgilenmeksizin, “seçkinlere lanet okuma/katılım sağlama/irtibatlandırma/dahil etme/demokratikleştirme” kavramları ile halkı pohpohlayıp çocuklaştırarak, “kontrolü kolay toplum yaratma” olduğuna dikkat çekiyor.Yazar, büyük bir iyi niyetle “entelektüel /akademi ile piyasa/halk arasındaki kopukluğun ve piyasanın bunu kullanışının” eleştirilerini yaparken, çelişkinin nedeninin, “çalışanların yaptıklarına yabancılaşması” yani “kapitalist ilişki/üretim tarzları” olduğunu gözden kaçırmıştır. Zorunlu çalışma açmazından kurtarılacak olan insan, evreni anlamaktaki/gerçekteki lezzeti öğrenecek; kendi alanının mükemmelini kendisi dönüştürüp-yaratacak; piyasa ve başkalarına bırakmayacaktır.Ferda Nihat Köksoy
Tercümesi oldukça kötü. Benzetmek gibi olmasın, keçi boynuzu yemekten aldığınız tad daha fazladır. Yazar belki de karmaşık/anlamsız ifadeler kullanmıştır diye çevireni arkalayabileceğiniz düşüncesiyle ayrıntı yayınlarından çıkan kitabını okumanızı tavsiye ederim ki hem çeviri , hem de yerinde tespit ve eleştirileriyle şahanedir.http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=62574&sa=80051311
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Çevirisi kitabı okumayı zorlaştırıyor.
Son zamanlarda Türkiye de bilimin bu denli aşağılandığı ve var olanında tükenmekte olduğu bir toplum için elzem bir kitap.
Genel bir okuyucu olarak okumakta çok zorlandım.Kitap konunun uzmanlarına hitap eden akademik bir dille yazılmış.Ayrıca ele alınan konuların daha çok Anglosakson dünya ile ilişkili olduğunu düşünüyorum.
Frank Furedi, entelektüelliğin “gerçek ve mükemmelin arayışı” olduğuna; profesyonel ile entelektüel arasındaki farkın, “vicdani sorumluluk ve ne pahasına olursa olsun gerçeğin peşinde olma” noktalarında yattığına vurgu yapıyor. Çok zenginlerin bile zor kurtulduğu can sıkıntısına, Schopenauer’in “zihinsel ihtiyaçların olmadığı durumda, zihinsel zevk ve rahatlama olmaz; can sıkıntısı bitmez” cümlesi ile entelektüel bir gönderme yapıyor. “Piyasanın goods (nesneler), entelektüellerin ise good (iyi) ile ilgilendiğini” belirtip, günümüzdeki bilgi üretiminin bu anlayıştaki piyasanın ve işlevselliğin baskısı altında olduğunu anlatıyor. Kuantum fiziği, şüphecilik ve görecelik kavramlarının, “nesnel gerçeklik yoktur” nihilizmi ile gerçeği bulanıklaştırma amacıyla; “başkalarının güçsüzleştirilmesi pahasına güçlenmek” anlamı taşıyan “seçkincilik” kavramının da, halkta tepki yaratarak kalite yükseltme taleplerini baltalamakta kullanıldığına işaret ediyor. Sistemin amacının, “gerçek/kalite yükseltme/mükemmelleştirme” ile ilgilenmeksizin, “seçkinlere lanet okuma/katılım sağlama/irtibatlandırma/dahil etme/demokratikleştirme” kavramları ile halkı pohpohlayıp çocuklaştırarak, “kontrolü kolay toplum yaratma” olduğuna dikkat çekiyor.Yazar, büyük bir iyi niyetle “entelektüel /akademi ile piyasa/halk arasındaki kopukluğun ve piyasanın bunu kullanışının” eleştirilerini yaparken, çelişkinin nedeninin, “çalışanların yaptıklarına yabancılaşması” yani “kapitalist ilişki/üretim tarzları” olduğunu gözden kaçırmıştır. Zorunlu çalışma açmazından kurtarılacak olan insan, evreni anlamaktaki/gerçekteki lezzeti öğrenecek; kendi alanının mükemmelini kendisi dönüştürüp-yaratacak; piyasa ve başkalarına bırakmayacaktır.Ferda Nihat Köksoy
Tercümesi oldukça kötü. Benzetmek gibi olmasın, keçi boynuzu yemekten aldığınız tad daha fazladır. Yazar belki de karmaşık/anlamsız ifadeler kullanmıştır diye çevireni arkalayabileceğiniz düşüncesiyle ayrıntı yayınlarından çıkan kitabını okumanızı tavsiye ederim ki hem çeviri , hem de yerinde tespit ve eleştirileriyle şahanedir.http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=62574&sa=80051311