"NÜBÜVVET PINARINDAN" ismiyle yayınladığımız bu eser; büyük hadis otoritelerinden İmam Nevevi hazretlerinin "40 Hadis" ismiyle hazırladığı risalenin terceme ve açıklamalarıdır. Nevevi'nin "40 Hadis"inin değişik zamanlarda terceme ve açıklamaları yapılmıştır. Ne var ki; bu eserlerdeki açıklamaların çok kısa, yüzeysel bir tahlil çerçevesinde kalışı ve bugünün kültür seviyesini tatmin edecek izahlardan uzak oluşu, bu eserin hazırlanmasını zaruri hale getirmiştir.Okuyucularımızın yakınen tanıdığı Doç. Dr. A. Lütfi Kazancı'nın uzun bir emek ve derin bir vukufla hazırladığı bu eser; her müslüman ailenin elinden düşürmeyeceğine inandığımız geniş kapsamlı ve ciddi bir çalışmanın ürünüdür.
Elli yaşına varmadan vefat etmesine rağmen bilhassa hadis sahasında kıymetli, eserler vermiş olan İmam Nevevi, Peygamberimizin, ümmetine hadis ulaştırılması konusunda verdiği emre uyarak, ayrıca kırk hadis nakletme hakkındaki hadisi de göz önünde bulundurarak bir kırk hadis kitabı tertip ettiğini, kendinden önce de birçok alimin bu yoldan gittiğini bildirmiştir. Kırk hadisten maksat, çok hadisin nakledilmesidir. Yoksa 39 veya 41 hadis olması, Peygamberimizin; kırk hadis nakledene verileceğini vaat ettiği sevaptan mahrum olmayı gerektirmez. Nitekim İmam Nevevi de ‘kırk hadis’ isimli eserinde 42 adet hadisi bir araya getirmiştir.(s.10)Eser, kırk hadis külliyatı içerisinde geniş malumatı ve hadislerin başında ravileri ile ilgili bilgiler vermesi ile farklılığını gösteriyor. Diğer kırk hadislere nazaran verimli ancak yeni bir dizgi ve kontrolden geçmesi daha faydalı olacaktır. Kitaptan şunlar altı çizili cümleler:Hz. Ali(ra)’den rivayet edilen şu hadise de oldukça ibret vericidir:Bir gün İmam Ali namaz kılmak için mescide gelir. Atını kapıda bekleyen bir adama teslim eder. Çıkarken elinde iki lira vardır. Atı bekleyen adama verme niyetindedir. Fakat adam, atın yularını alıp gitmiştir. İmam Ali eve dönüp gelince hizmetçisini yeni bir yular almaya gönderir. Hizmetçi yuları iki liraya satın alıp dönünce Hz. Ali yuları eline alınca çok şaşırdı. Bu yular çalınan yular değil miydi? Hırsız onu bilmeden hizmetçiye satmıştı. Bunun üzerine Hz. Ali şöyle der:Kul rızkı için acele hareket eder, sabır göstermez. İnsan sabretmemekle sadece, helal olan rızkını harama çevirir. Asla kendisine takdir edilen rızkı arttıramaz.” (s.66)Asr-ı saadette İslamî yaşayışın en mükemmel örneğini veren sahabenin hayatında hiç kimse emirleri hafife almamış, ‘kaderin mecbur kılan hükümleri karşısında biz ne yapabiliriz?’ dememiş, ‘boşuna yorulmayalım’ düşüncesine kapılmamış, üzerine düşen vazifeleri yerine getirme hususunda ciddiyetten ayrılmamışlardır. Habib-i Ekrem Efendimiz, ashab arasında işlenen hiçbir hata karşısında susmamış, derhal müdahale etmiş, doğru ve hak olanı göstermiştir. Halbuki bu konuda, insanın çalışmasının bir değeri olmasa cennet veya cehennem insanın imanı, çalışması ile değil de takdirde ne ise o şekilde olacak olsa o zaman ‘kendinizi boşuna yormayın. Kader sizi asıl durağınız olan cennete veya cehenneme sürükleyecektir’ demesi icap ederdi. (s.67)Mevlana ile zamanın veziri Süleyman Pervane arasında geçen şu hadise ibret vericidir:Bir gün Süleyman Pervane:-Daima riayet edeceğim bir nasihat isterim sizden, der. Mevlana, bir zaman düşündükten sonra: – Sizin küçük yaştan beri Kur’anı ezberlediğini duyuyorum, doğru mu? dedi. Pervane: – Evet doğrudur efendim. – Ayrıca, Şeyh Sadreddin’den hadis dersi okuduğunuzu işitiyorum. – Evet o da doğrudur. Bunun üzerine Mevlana şöyle buyurmuştu: – Öyleyse Emir Pervane kendine gel. Mademki, Allah’ın kitabını ve peygamberinin sözlerini okuyorsun… O sözlerden öğüt alamıyorsan, hiçbir ayet ve hadis’in emrine uyamıyorsan, benim nasihatimi nasıl dinler ve ona uyarsın. Yoksa bizim sözümüzü onlardan üstün tutmaya mı çalışıyorsun? Pervane, bu sözler üzerine ağlayarak dışarı çıkar. (s.100)“Sizi nehyettiğim şeyden çekininiz, emrettiğimi de gücünüz yettiği nispette yapın…” (Buhari) Allah Teala’nın nehiylerine olan itina ve ihtimam, emirlerine olandan fazladır. Emredilenin güç yettiği kadarıyla yapılması istenilirken, nehydilenlerde böyle bir durum olmadığı görülür. Yani gücünüz yettiği kadar terk edin denilmiyor. Emirleri tutmak bir ibadettir. Nehyedilenlerin terkine öncelik tanınmalıdır. Bir ev yerleştirilirken önce temizlenmesi icap eder. Yerleştirme daima temizlikten sonra yapılır. Nikah iyi bir şeydir, fakat zinanın terk edilmesi, zinaya yaklaşılmaması ondan daha üstün bir hayırdır.(s.123)Eğer bir cemiyette dil sebebiyle meydana gelen huzursuzluklar bertaraf edilse, geride kalanlar ancak bir güle diken olacak kadardır. Yahut kılıçlarıyla baş kesenlerden ziyade dilleriyle kalp parçalayanların ağzını kapamak mümkün olsaydı dünya insanlar için bir saadet yuvası halini alırdı. Dilin açtığı yaraların sayısı da, acısı da, büyüklüğü de hiçbir veçhile maddi silahlarla ölçülemez. Bu sebepledir ki dil ile açılan yara merhemini bulamamış, bu yüzden gönlü perişan olanlar ızdıraplarını dindiren bir tabibe rastlayamamıştır. (s.153)“Göster Allah’ım, bu millet kurtulur, tek mucize / Bir utanma hissi ver gâib hazinenden bize.” M. Âkif (s.203)Peygamber Efendimiz, çok ibadetten ziyade devamlı ve intizamlı ibadeti tavsiye buyurmuşlardır. İbadetlerin her biri pırıl pırıl parlayan birer inciye benzetilirse bu incilerin ince bir zevk duygusu altında bir ipliğe dizilmesi de, ibadetlere devamı temsil eder. Bir çeşmenin devamlı akması bile, günün belli saatlerinde akması, gelişi güzel saatlerde, belli belirsiz zamanlarda akmasından daha iyidir.(s.242)Yıkanlar hatır-ı nâ-şâdımı ya Rab şâd olsun / Benimçün nâ-murâd olsun diyenler ber murâd olsun. (Ş.Yahya Efendi)(s.336)Emr-i bil-maruf imiş ihvânı İslamın işi / Nehyedermiş bir fenalı görse kardeş kardeşi (M.Akif) (s.344)İki hasetçi bir padişahın karşısında durdurulur. Padişah ikisinin de haset gibi çirkin bir hastalığın müptelası olduğunu bilmektedir. Onlara der ki:-Dileyin benden dilediğinizi. Fakat şunu iyi bilin ki, birinci ne isterse ikinciye onun iki misli vardır. Bunun üzerine iki hasetçi birbirine, ‘sen iste’, ‘sen iste’ diye tekliflerde bulundular. Arkadaşına iki mislinin verileceği üzüntüsü hiçbirinin önceden ‘şunu isterim’ demesine imkan bırakmıyordu. İkisi de başları önde bir müddet düşündükten sonra nihayet biri başını kaldırdı:-Padişahım, emredin benim bir gözümü oysunlar, dedi.Karşısındakine nimet gitmemesi için kendi gözünün bile çıkmasına razı olacak derecede insanî duygulardan uzaklaştıran bu pis huydan muhafaza buyurmasını Rabbimizde niyaz ederiz.(s.349)Koca okyanus küçük tekne ile geçilmez. (s.366)
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
Elli yaşına varmadan vefat etmesine rağmen bilhassa hadis sahasında kıymetli, eserler vermiş olan İmam Nevevi, Peygamberimizin, ümmetine hadis ulaştırılması konusunda verdiği emre uyarak, ayrıca kırk hadis nakletme hakkındaki hadisi de göz önünde bulundurarak bir kırk hadis kitabı tertip ettiğini, kendinden önce de birçok alimin bu yoldan gittiğini bildirmiştir. Kırk hadisten maksat, çok hadisin nakledilmesidir. Yoksa 39 veya 41 hadis olması, Peygamberimizin; kırk hadis nakledene verileceğini vaat ettiği sevaptan mahrum olmayı gerektirmez. Nitekim İmam Nevevi de ‘kırk hadis’ isimli eserinde 42 adet hadisi bir araya getirmiştir.(s.10)Eser, kırk hadis külliyatı içerisinde geniş malumatı ve hadislerin başında ravileri ile ilgili bilgiler vermesi ile farklılığını gösteriyor. Diğer kırk hadislere nazaran verimli ancak yeni bir dizgi ve kontrolden geçmesi daha faydalı olacaktır. Kitaptan şunlar altı çizili cümleler:Hz. Ali(ra)’den rivayet edilen şu hadise de oldukça ibret vericidir:Bir gün İmam Ali namaz kılmak için mescide gelir. Atını kapıda bekleyen bir adama teslim eder. Çıkarken elinde iki lira vardır. Atı bekleyen adama verme niyetindedir. Fakat adam, atın yularını alıp gitmiştir. İmam Ali eve dönüp gelince hizmetçisini yeni bir yular almaya gönderir. Hizmetçi yuları iki liraya satın alıp dönünce Hz. Ali yuları eline alınca çok şaşırdı. Bu yular çalınan yular değil miydi? Hırsız onu bilmeden hizmetçiye satmıştı. Bunun üzerine Hz. Ali şöyle der:Kul rızkı için acele hareket eder, sabır göstermez. İnsan sabretmemekle sadece, helal olan rızkını harama çevirir. Asla kendisine takdir edilen rızkı arttıramaz.” (s.66)Asr-ı saadette İslamî yaşayışın en mükemmel örneğini veren sahabenin hayatında hiç kimse emirleri hafife almamış, ‘kaderin mecbur kılan hükümleri karşısında biz ne yapabiliriz?’ dememiş, ‘boşuna yorulmayalım’ düşüncesine kapılmamış, üzerine düşen vazifeleri yerine getirme hususunda ciddiyetten ayrılmamışlardır. Habib-i Ekrem Efendimiz, ashab arasında işlenen hiçbir hata karşısında susmamış, derhal müdahale etmiş, doğru ve hak olanı göstermiştir. Halbuki bu konuda, insanın çalışmasının bir değeri olmasa cennet veya cehennem insanın imanı, çalışması ile değil de takdirde ne ise o şekilde olacak olsa o zaman ‘kendinizi boşuna yormayın. Kader sizi asıl durağınız olan cennete veya cehenneme sürükleyecektir’ demesi icap ederdi. (s.67)Mevlana ile zamanın veziri Süleyman Pervane arasında geçen şu hadise ibret vericidir:Bir gün Süleyman Pervane:-Daima riayet edeceğim bir nasihat isterim sizden, der. Mevlana, bir zaman düşündükten sonra: – Sizin küçük yaştan beri Kur’anı ezberlediğini duyuyorum, doğru mu? dedi. Pervane: – Evet doğrudur efendim. – Ayrıca, Şeyh Sadreddin’den hadis dersi okuduğunuzu işitiyorum. – Evet o da doğrudur. Bunun üzerine Mevlana şöyle buyurmuştu: – Öyleyse Emir Pervane kendine gel. Mademki, Allah’ın kitabını ve peygamberinin sözlerini okuyorsun… O sözlerden öğüt alamıyorsan, hiçbir ayet ve hadis’in emrine uyamıyorsan, benim nasihatimi nasıl dinler ve ona uyarsın. Yoksa bizim sözümüzü onlardan üstün tutmaya mı çalışıyorsun? Pervane, bu sözler üzerine ağlayarak dışarı çıkar. (s.100)“Sizi nehyettiğim şeyden çekininiz, emrettiğimi de gücünüz yettiği nispette yapın…” (Buhari) Allah Teala’nın nehiylerine olan itina ve ihtimam, emirlerine olandan fazladır. Emredilenin güç yettiği kadarıyla yapılması istenilirken, nehydilenlerde böyle bir durum olmadığı görülür. Yani gücünüz yettiği kadar terk edin denilmiyor. Emirleri tutmak bir ibadettir. Nehyedilenlerin terkine öncelik tanınmalıdır. Bir ev yerleştirilirken önce temizlenmesi icap eder. Yerleştirme daima temizlikten sonra yapılır. Nikah iyi bir şeydir, fakat zinanın terk edilmesi, zinaya yaklaşılmaması ondan daha üstün bir hayırdır.(s.123)Eğer bir cemiyette dil sebebiyle meydana gelen huzursuzluklar bertaraf edilse, geride kalanlar ancak bir güle diken olacak kadardır. Yahut kılıçlarıyla baş kesenlerden ziyade dilleriyle kalp parçalayanların ağzını kapamak mümkün olsaydı dünya insanlar için bir saadet yuvası halini alırdı. Dilin açtığı yaraların sayısı da, acısı da, büyüklüğü de hiçbir veçhile maddi silahlarla ölçülemez. Bu sebepledir ki dil ile açılan yara merhemini bulamamış, bu yüzden gönlü perişan olanlar ızdıraplarını dindiren bir tabibe rastlayamamıştır. (s.153)“Göster Allah’ım, bu millet kurtulur, tek mucize / Bir utanma hissi ver gâib hazinenden bize.” M. Âkif (s.203)Peygamber Efendimiz, çok ibadetten ziyade devamlı ve intizamlı ibadeti tavsiye buyurmuşlardır. İbadetlerin her biri pırıl pırıl parlayan birer inciye benzetilirse bu incilerin ince bir zevk duygusu altında bir ipliğe dizilmesi de, ibadetlere devamı temsil eder. Bir çeşmenin devamlı akması bile, günün belli saatlerinde akması, gelişi güzel saatlerde, belli belirsiz zamanlarda akmasından daha iyidir.(s.242)Yıkanlar hatır-ı nâ-şâdımı ya Rab şâd olsun / Benimçün nâ-murâd olsun diyenler ber murâd olsun. (Ş.Yahya Efendi)(s.336)Emr-i bil-maruf imiş ihvânı İslamın işi / Nehyedermiş bir fenalı görse kardeş kardeşi (M.Akif) (s.344)İki hasetçi bir padişahın karşısında durdurulur. Padişah ikisinin de haset gibi çirkin bir hastalığın müptelası olduğunu bilmektedir. Onlara der ki:-Dileyin benden dilediğinizi. Fakat şunu iyi bilin ki, birinci ne isterse ikinciye onun iki misli vardır. Bunun üzerine iki hasetçi birbirine, ‘sen iste’, ‘sen iste’ diye tekliflerde bulundular. Arkadaşına iki mislinin verileceği üzüntüsü hiçbirinin önceden ‘şunu isterim’ demesine imkan bırakmıyordu. İkisi de başları önde bir müddet düşündükten sonra nihayet biri başını kaldırdı:-Padişahım, emredin benim bir gözümü oysunlar, dedi.Karşısındakine nimet gitmemesi için kendi gözünün bile çıkmasına razı olacak derecede insanî duygulardan uzaklaştıran bu pis huydan muhafaza buyurmasını Rabbimizde niyaz ederiz.(s.349)Koca okyanus küçük tekne ile geçilmez. (s.366)