"Martıların bu kadar telaşlı uçuştukları epeydir görülmüş şey değildi. Güneşin ilk ışıkları suların üstüne her zamanki dinginliğiyle vurmasa şehrin bu sabaha bir felaketle başladığı var sayılabilirdi. İşe yetişmek için koşuşturan kalabalığın nasıl bir güne uyandıkları ve günü nasıl tamamlayacakları bir bilinmezdi. Bu çok bilinmeyenli denklemi çözmeye kimsenin niyeti yoktu; zaten niyetlenseler de evrensel bir zekâyla baş etmenin imkânı da olamazdı.Hayat, herkese yaptığı seçimlerin sonucunu yansıtan bir muammaydı. İnsanoğlu hep geçmişte seçmediği şeyleri bugün daha iyi bir noktada olamadığından suçlar dururdu. Oysa bilmezdi ki, geçmişiyle uğraşıp dururken şimdi önüne çıkan yeni fırsatları ıskalıyordu. Yarın da, bugün kaçırdığı fırsatların pişmanlığını yaşayacaktı. Sonuç kaçınılmazdı: Sonsuza dek sürecek, kişiden kişiye değişen bir pişmanlık..."Ağırlıklı olarak seksenli yılların sonlarıyla doksanlı yılların başlarını kapsayan bir dönemi anlatıyor bu hikâye: Arabeskle Pop Müzik arasında başlayan rekabete ucundan ilişen, Tarabya’nın meşhur tavernaları başta olmak üzere özellikle büyükşehirlerin tavernalarında sahne alan, bol cıstaklı melodiler eşliğinde misafirlerini ya coşturan ya da duygusallaştıran “Sahnelerin Romantik Prensleri”nin dönemini, bir Fantezi Müzik sanatçısının dramı üzerinden gözler önüne seriyor. Ve bu hikâye, o dönemlerin ünlü şarkıcılarını başrole koyan, içinde başrol oyuncusunun kendi şarkılarını seslendirdiği kült filmlerin senaryolarını anımsatıyor...
Kitap Yorumları - (0 Yorum)