İran’da edebiyat tutkunu bir öğretim üyesi olan Azer Nefisi, İslam Devrimi’nden sonra başörtüsü takmadığı için Tahran Üniversitesi’nin kapıları yüzüne kapanınca, bazısı tutucu ve dindar, bazısı ilerici ve laik ailelerden gelen, ayrıca içlerinden birkaçı İslam Cumhuriyeti’nin hapishanelerinde yatan yedi kız öğrencisiyle kendi evinde gizli bir edebiyat kulübü kurar ve her perşembe günü düzenli olarak biraraya gelmeye başlarlar. Sokakta dini düzenin tüm baskı ve kurallarını yaşarken, hocalarının evine adım atar atmaz çarşaflarını çıkarıp, pastalar, çaylar ve çiçekler eşliğinde sevinçler, düş kırıklıkları, hayatın dışına sürülen aşklar ve acı tatlı anekdotlardan oluşan apayrı bir âleme dalarlar; derken, Vladimir Nabokov, Henry James, Jane Austen gibi yazarlarla, onların Lolita, Humbert, Daisy Miller, Gatsby gibi roman karakterleri arasında, devrim-sonrası İran’da yaşayan kadınların hayatları ve radikal İslam’ın, tam bir erkek egemenliği ve zulmüyle kadınlara karşı açtığı savaş serilir gözlerimizin önüne, hem de bizzat bu kadınların kendi gözlemleri ve dilleriyle...
Kitabın başlığından sadece Lolita2nın değil Jane Austen’dan F.S.Fitzgerald’a kadar bir çok eserin bir nevi edebiyat klubü kurmuş olan kız üniversite öğrencileri tarafından işelndiğini söylemeliyim. Bunun yanında ihtilal döneminin perdesinin altında kalan bu edebi eser yorumlama aktivitesi bizi uzun bir yolculupa çıkarıyor. Okunası bir eser, özellike dünya çapında ün yapmış Azer Nefisi ise yazan şahıs…
Türkiye bir İran olur mu? İran’ı devrim öncesiyle tanımadan, bu soruya hayır demeyin. Bu yüzden bu ve benzeri yaşanmış hikayeleri gerçekten okumanızı tavsiye ediyorum. Kadın ya da erkek farketmez.
Muhteşem bir kitap.. İçine serpiştirilmiş kitap özetlerine bayıldım.. İnsanı heyecanlandırıyor.. Edebiyat, sosyoloji toplum psikolojisi, kitle psikolojisi ile ilgili okumayı seviyorsanız bayılacaksınız.
iran devrimini ve devrimle gelen değişimi görmek açısından oldukça önemli. diğer taraftan tahran sokaklarında gezenlerin o dışa dönük görünüşlerini mahrem dairede nasıl bir şekle döndüğünü görüyoruz. İslami ideoloji bilgisizce eleştirilmiş ve erkek psikolojisinden yoksun bir yazın örneği karşımıza çıkmış. yinede okunmalı
Öncelikle belirtmeliyim ki Azer Nefisi’ nin kitabında anlattığı tüm olaylar birebir İran gerçeğini vurgulamakla beraber biraz da aydın, özgürlükçü, entellektuel, barışçı acnak feminist söylerede yer vermektedir. Kitapta belirtildiği gibi kadınlar İran sokaklarında baskı rejimine boyun eğerek yaşamakta iken evlerin kapılarından girdikleri an ayrı bir rejimi yaşamaya başlamışlardır ve hala de kısmen aynı şekilde devam etmektedir. Ama devrim kesinlikle belirtmeliyim ki sadec e kadınları baskı altına alan bir şekilde kendini göstermemiştir. Çünkü devrimi genel olarak ele aldığınız zaman anlayacaksınız ki aslında bir çok erkeğinde bu rejim altında sosyal yaşamları anlamında inim inim inledikleri de kati bir gerçektir. Daha düne kadar, hele hele devrimin ilk 10-15 yılında evlerinde verdikleri partilerde bile polis tarafından baskın yeme korkusu içinde yaşayan halk günümüzde çok değişmiş ve artık düğün salonlarında (gizli bile olsa) ihbarsız ve daha rahat bir şekilde düğünlerini yapmakta, hatta bu düğünler sırasında kadın erkek karışık bir şekilde ve kadınlar en şık gece kıyafetleri ile bulunabilmektedirler. Kısacası İran’ daki rejim aslında bir şekilde Türkiye’ deki baskı rejiminin bir kısım uygulamalarına benzemektedir. İran’ da kamuya açık alanlarda ve kamusal alanlarda kadınların başörtüsüz bir şekilde gezmeleri yasak iken ülkemizde kamusal alanda başörtülü kadınların çalışması ve eğitim alınması yasaklanmıştır. Her ikisi de baskıcı bir rejimin farklı farklı reaksiyonel uygulamalarıdır. Ben özellikle bu kitabı Türkiye’ de başörtü zulmüne uğramış bayanlara ve bu zulmün karşısında olan erkeklere tavsiye etmek isterim. Çünkü her ne şekilde olursa olsun zulüm ve baskı heryer farklı şekillerde ama aynı yollardan geçilerek uygulanmaktadır.
Kitap Yorumları - (5 Yorum)
Kitabın başlığından sadece Lolita2nın değil Jane Austen’dan F.S.Fitzgerald’a kadar bir çok eserin bir nevi edebiyat klubü kurmuş olan kız üniversite öğrencileri tarafından işelndiğini söylemeliyim. Bunun yanında ihtilal döneminin perdesinin altında kalan bu edebi eser yorumlama aktivitesi bizi uzun bir yolculupa çıkarıyor. Okunası bir eser, özellike dünya çapında ün yapmış Azer Nefisi ise yazan şahıs…
Türkiye bir İran olur mu? İran’ı devrim öncesiyle tanımadan, bu soruya hayır demeyin. Bu yüzden bu ve benzeri yaşanmış hikayeleri gerçekten okumanızı tavsiye ediyorum. Kadın ya da erkek farketmez.
Muhteşem bir kitap.. İçine serpiştirilmiş kitap özetlerine bayıldım.. İnsanı heyecanlandırıyor.. Edebiyat, sosyoloji toplum psikolojisi, kitle psikolojisi ile ilgili okumayı seviyorsanız bayılacaksınız.
iran devrimini ve devrimle gelen değişimi görmek açısından oldukça önemli. diğer taraftan tahran sokaklarında gezenlerin o dışa dönük görünüşlerini mahrem dairede nasıl bir şekle döndüğünü görüyoruz. İslami ideoloji bilgisizce eleştirilmiş ve erkek psikolojisinden yoksun bir yazın örneği karşımıza çıkmış. yinede okunmalı
Öncelikle belirtmeliyim ki Azer Nefisi’ nin kitabında anlattığı tüm olaylar birebir İran gerçeğini vurgulamakla beraber biraz da aydın, özgürlükçü, entellektuel, barışçı acnak feminist söylerede yer vermektedir. Kitapta belirtildiği gibi kadınlar İran sokaklarında baskı rejimine boyun eğerek yaşamakta iken evlerin kapılarından girdikleri an ayrı bir rejimi yaşamaya başlamışlardır ve hala de kısmen aynı şekilde devam etmektedir. Ama devrim kesinlikle belirtmeliyim ki sadec e kadınları baskı altına alan bir şekilde kendini göstermemiştir. Çünkü devrimi genel olarak ele aldığınız zaman anlayacaksınız ki aslında bir çok erkeğinde bu rejim altında sosyal yaşamları anlamında inim inim inledikleri de kati bir gerçektir. Daha düne kadar, hele hele devrimin ilk 10-15 yılında evlerinde verdikleri partilerde bile polis tarafından baskın yeme korkusu içinde yaşayan halk günümüzde çok değişmiş ve artık düğün salonlarında (gizli bile olsa) ihbarsız ve daha rahat bir şekilde düğünlerini yapmakta, hatta bu düğünler sırasında kadın erkek karışık bir şekilde ve kadınlar en şık gece kıyafetleri ile bulunabilmektedirler. Kısacası İran’ daki rejim aslında bir şekilde Türkiye’ deki baskı rejiminin bir kısım uygulamalarına benzemektedir. İran’ da kamuya açık alanlarda ve kamusal alanlarda kadınların başörtüsüz bir şekilde gezmeleri yasak iken ülkemizde kamusal alanda başörtülü kadınların çalışması ve eğitim alınması yasaklanmıştır. Her ikisi de baskıcı bir rejimin farklı farklı reaksiyonel uygulamalarıdır. Ben özellikle bu kitabı Türkiye’ de başörtü zulmüne uğramış bayanlara ve bu zulmün karşısında olan erkeklere tavsiye etmek isterim. Çünkü her ne şekilde olursa olsun zulüm ve baskı heryer farklı şekillerde ama aynı yollardan geçilerek uygulanmaktadır.