Elime her kitap alışımda ilk kitaplarımı hatırlarım. İlk adımı, ilk bulutu, ilk gökyüzünü hatırlar gibi. Dünyayı nerede gördümse orayı hatırlarım; telli pencereden süzülen ışık, bahara karışan ot kokusu, dorak gülleri... Elime her kitap alışımda bir sevinç dolar içime, içimden taşar, dünyaya yayılır, Erciyes’e, Ağrı’ya, Süphan’a gider. Ne çok çiçek açar kalbimin dağlarında, ne çok ırmaklar akar vadilerimden, ne çok dallarıma bülbüller konar. Sanki her harfi ben icat ettim, her öyküyü ben yazdım, kitaplarda kokan benim hayatım. Birbirini kesmeyen binlerce yoldan gidip, geri dönmeyebilirim, içinde yoksunluk duygusu olan her insanla beraberim, özleyenle özlerim, acıyanla acırım. Elime her kitap alışımda dünyayı çok severim, zamanım genişler, ömrüm uzar. Elime her kitap alışımda, sevmeyi çok severim...
Çoğu kendimle olan güzel karşılaşmalar yaşadım bu kitabı okurken. Bir yazıhanenin içinde kurulmuş, kitap, caddeye bakan pencere ve iyi demlenmiş çaydan mütevellit bir dünyadan, kağıt kokulu bir saraydan sesleniyor Hasan Yücel. Bir bakmışım karlı bir Ankara akşamındayım; bir kapatmışım gözümü, İstanbul Beyazıt’ta Sahaflar Çarşısı’nda dolaşıyorum. Kendi yazı alışkanlığımdan da olsa gerek, yazarını kalem diliyle resmeden kitapları seviyorum. Neredeyse nesneleşen ‘insan’ın dünyasında, yazarın elinde, masasında, kitaplığında neredeyse insanlaşan ‘kitap’la karşılaşmak tebessüm ettiriyor. Hele “kitabımı isteme benden, buz gibi soğurum senden” tadındaki anlatılarda sesli güldüm diyebilirim; çünkü bu hissiyat çok tanıdık geliyor.
Kim bilir kaç kışın, kaç baharın hasadı bu kitap? Kim bilir ne uzun bir hafıza? Daim olsun.
Kitap Yorumları - (1 Yorum)
Çoğu kendimle olan güzel karşılaşmalar yaşadım bu kitabı okurken. Bir yazıhanenin içinde kurulmuş, kitap, caddeye bakan pencere ve iyi demlenmiş çaydan mütevellit bir dünyadan, kağıt kokulu bir saraydan sesleniyor Hasan Yücel. Bir bakmışım karlı bir Ankara akşamındayım; bir kapatmışım gözümü, İstanbul Beyazıt’ta Sahaflar Çarşısı’nda dolaşıyorum. Kendi yazı alışkanlığımdan da olsa gerek, yazarını kalem diliyle resmeden kitapları seviyorum. Neredeyse nesneleşen ‘insan’ın dünyasında, yazarın elinde, masasında, kitaplığında neredeyse insanlaşan ‘kitap’la karşılaşmak tebessüm ettiriyor. Hele “kitabımı isteme benden, buz gibi soğurum senden” tadındaki anlatılarda sesli güldüm diyebilirim; çünkü bu hissiyat çok tanıdık geliyor.
Kim bilir kaç kışın, kaç baharın hasadı bu kitap? Kim bilir ne uzun bir hafıza? Daim olsun.